Uzun zamandır bekliyorduk… 2013 yılında Warner Bros. Games Montreal tarafından Arkham Origins ismi altında sunulan üçüncü oyunu hiçe sayıp, Batman serisini efsane haline dönüştüren Rocksteady'nin hazırlayacağı oyun için resmen gün sayıyorduk… 2014'ün ortasından itibaren gösterilmeye başlayan oyun içi videoları sayesinde şahit olduğumuz yenilikleri, geliştirilmiş grafikleri ve serinin önceki oyunlarına nazaran daha büyük olacağı müjdelenen haritasıyla da sabırsızlığımız iyice arttı. Nihayet o uzun bekleyiş sona erdi ve takvimlerde kırmızı çember içine alınan o büyük gün geldi çattı. İlk bakışta klasik bir Batman: Arkham serisi oyunu olarak gözükse de Batman filmlerinin ve çizgi romanlarının değişilmez aracı Batmobile ile birlikte bambaşka bir hale büründüğü hemen göze çarpan Batman: Arkham Knight sonunda raflardaki yerini aldı. Peki, karşımızdaki oyun bu büyük bekleyişe değdi mi? Batmobile'ın oyun içine eklenmesi ile oluşturulan radikal oynanış değişikliği herkesi memnun edebilir mi?.. İşte bizim de cevabını aradığımız sorular bunlar.
Gotham, Gotham olalı böyle eziyet görmedi
Batman: Arkham Knight, tüm Gotham halkının şehri terk etmesi ve suçların cirit attığı bir şehir haline gelmesi ile başlıyor. Kesici ya da delici olmasına aldırmadan eline cinayet silahı geçiren her suçlunun kafasına göre at koşturduğu biçare bir şehre dönüşen Gotham'ı, çıktığı kulenin tepesinde mağrur gözlerle izliyor Kara Şövalyemiz… Karşısındaki kaotik tabloya daha fazla katlanamayan kahramanımızın, "Şimdi ananızı laciverte boyadım!" nidası ile suç batağına balıklama atlaması ile de hikaye start veriyor. Kahramanımız Batman'in işi ise hiç de kolay değil. Gotham'ı, Dingo'nun ahırına çeviren suçluların hesabını sormak ve yeniden adaleti sağlamak için yola Kara Şövalye'miz, bir yandan da kimliği belli olmayan Arkham'ın Şövalyesi ile amasız bir mücadele içine girmek zorunda kalıyor.